Sanayileşme bilimsel ilerlemeler ışığında geliştirilen teknolojilerin üretimde kullanılması şeklinde tanımlanıyor. Üretimde makineleşme başladıktan sonra bütün ekonomik ve sosyal ilişkiler temelden değişmeye başladı. Birey, aile, toplum, devlet, eğitim, sağlık, güvenlik, yönetim, siyaset, iletişim, hak, özgürlük ve daha bir çok kavram ve olgu modern öncesi dönem ile büyük oranda farklılaştı.
Hayat dinamik bir süreç, sanayileşme ise bu dinamizm içinde büyük bir dalga olarak her yöne farklı derecelerde de olsa etki etti. Çift yarık deneyi gibi fizik deneylerini bu etkiyi daha iyi kavramak için kullanabiliriz. Veya Gazap Üzümleri gibi edebiyat eserlerini izlek olarak kullanabiliriz.
Max Weber, Werner Sombart, Karl Marx başta olmak üzere sebepler hakkında bir çok farklı açıklamada bulunabilir. Sebep ne olursa olsun, ideolojik ve toplum yapılarını aşan bir kabul söz konusu. Hayattayken Sovyet Rusya ve bugün Çin, buna ek olarak farklı dini renklere sahip olan Doğu Asya ve Orta Doğu’nun bile makineleşme/sanayileşme karşıtı veya alternatifi bir yaklaşımı olduğunu söylemek mümkün değil. Zaten bu tip uzlaşmalar da bazı felsefe ve sosyoloji uzmanları tarafından, dünyada hakim tek bir medeniyet, tek bir sistem olduğunun sonucuna varırken açık deliller olarak kullanılıyor. Üretim biçimlerindeki benzerliği tüketim kalıplarının da kültür aracılığıyla benzeşmesi takip etti. Politik hesap ve kavgalar sona ermedi, ama ekonomik göstergeler her şeyin üzerinde daha üst bir noktaya yerleşti. Modernizm, evrenin merkezine insanı mı koymuştu, bugün bunu yeniden düşünmek gerekiyor. Gerçekten bugün ontolojik olarak merkezde ne var? Gerçekten bir şey var mı diye sormak da mümkün tabi.
Konumuzu aşan bir tartışma olsa da bu nokta ileride işimize yarayacak. Modernizm gibi sonrasının da ekonomik yapısı bu soru ile bağlantılı olarak şekillenecek. Bu noktaya ileride yeniden döneceğiz bu yüzden.
Sanayileşmeden sonraki büyük kırılmayı kısa yoldan dijitalleşme olarak tespit edebiliriz. Sözlüklerin ve wikipedia gibi açık kaynakların tanımlarına bakacak olursak sanayileşme ve dijitalleşme son derece basit ve kısıtlı çerçevelere sahiptir. Sanayileşme toplum bilimleri tarafından sıkça irdelendiği için daha iyi işlenmiş olmasına rağmen, dijitalleşme henüz bakir bir kavramdır. Açık kaynaklar hala dijitalleşmeyi matbu verilerin bilgisayar gibi elektronik ortamlara aktarılmasına yakın bir açıklama ile veriyorlar. Eserlerin taranması, kataloglanması vs. gibi süreçler anlatılıyor. Belki internet devrimi kavramını kullansak daha geniş bir çerçeve çizebilirdik. Yine de bu karşı karşıya olduğumuz değişimi anlatmak için basit bir açıklama olarak kalırdı.
Ekonomik büyüme ve daralmaların üzerine bir de yakın zamanda pandeminin dünya ekonomisini etkilemesiyle dijitalleşme daha geniş bir kavram olarak kullanılmaya başlandı. Basit bir arama ile yazılım şirketlerinin ürünlerini tanıtmak ve pazarlamak için oluşturduğu bloglarda bu kavram genişlenmesi gözlenebilir. Fırsat ve ihtiyaçların şekillendirdiği bu süreç dijital iş geliştirme aşamasına geldiğinde meselenin gerçek sınırları daha iyi sezilmiş olacak. Anoloji yaparak sanayileşmeyi yeniden masaya yatırmak ve çözümlemek eğlenceli olsa da bizim işimiz değil. Bizim işimiz dijitalleşme kavramının başta ekonomi olmak üzere toplum yapısı üzerinde nasıl etkileri olabileceğini düşünmek ve içinde bulunduğumuz süreçleri bu doğrultuda yeniden planlamak olmalıdır.
Basit iki örnek:
Bankacılık eski ve yaygın bir sektör. Devasa büyüklükleri, dijitalleşmeye büyük miktarda yatırım yapma imkanı sağlarken bir yandan da köklü değişimlerin yapılmasına engel oluyor. Mevcut düzeni devam ettirmek bile gittikçe zorlaşıyor ve sermaye bir noktada doğrudan dijital dünyanın içinde doğan ve kurgulanan finans kuruluşları kurmak veya satın almak zorunda kalıyor.
Alışverişin ne kadar eski ve temel bir ilişki olduğunu söylemeye bile gerek yok. İnternet satış kanalları ile mevcut pazarlar kısmen değiştiler. Pandemi ile beraber bir çok firma satış kanallarını çeşitlendirmeye çalışırken mevcut yapının yanında yeni dijital kanalların var olması gerektiği gerçeği ile yüz yüze geldi. Bir bankanın şubesiz banka sistemi kurması, ülke çapında yaygın bir marketin yine dijital bir market kurması bu basit örneklerin somut yansımaları aslında.
Bir banka veya market, kendi fiziki yapıları ve beşeri unsurları dururken bunlardan bağımsız dijital kurumlar oluşturmaya çalışırsa ne olur? Kısa vadede bunun bir kırılma olduğunu fark etmek bile çoğu zaman mümkün değil. Öncelikle dijital yapıların farklı bir örgütlenme ve planlama biçimleri getirdiğini görmek gerekiyor. Sonraki aşama bu yapıların yeni ilişkiler ve roller yaratacağını görmektir. Marketçiyi tanıyıp tanımamak mesele değil. Mesele üretim ve tüketim zincirinde kimin, neyi, ne zaman, ne bedelle, nerede, ne şekilde yapacağıdır. Bu soruların cevapları literatürde ekonomin karakterini belirliyordu. Bizim buradaki temel sorumuz bu yeni ekonomin karakterinin ne olduğu, isminin ne olması gerektiği değil. Henüz başında olduğumuz ve dışında kalamayacağımız bu sürecin nasıl yönetilmesi gerektiği bu bağlamdaki temel sorumuz.
Yeni bir çağı haber vermek veya şafağına şahitlik ettiğini düşünmek zevkli olduğu kadar ayartıcı bir düşüncedir. En azından sinematografinin zihnimizde oluşturduğu imge bu. Ne var ki ne Goriot Baba ne de Gazap Üzümleri böyle bir imge içermez. Dahası son bir kaç yüzyıllık ekonomik ve toplumsal tarih de böyle parlak sahneler içermez. Karamsar olmak için bir neden yok. Rasyonel olan süreci okumaya çalışmak.